İlçelerimizi Tanıyalım

ÇAYCUMA
08 Nisan 2021

ÇAYCUMA

Zonguldak’ın gelecek projeksiyonunda büyük yer tutan Filyos Vadisi Projesi’nin tam kalbinde yer alan Çaycuma, kamu yatırımları kadar belediyecilik hizmetleriyle de dikkat çekiyor. Kentin en geniş tarımsal alanlarına sahip Çaycuma, sahip olduğu doğal, kültürel varlıklarıyla tarım ve sanayi kadar turizmden de pay almaya çalışıyor. Belediye Başkanı Bülent Kantarcı ise, “Ormanı, ırmağı, jeolojik oluşumları, bereket fışkıran toprakları ve olağanüstü güzellikteki insani dokusuyla Allah’ın özene bezene yarattığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Ve bunu bozmadan gelecek kuşaklara aktarmaktan daha önemli bir görevimiz yok” diyor. Çaycuma, son yıllarda, Zonguldak’ın, adından en çok söz edilen yerleşim birimi olarak öne çıkıyor. İlimizin en doğusundaki bu güzel belde, adım adım hayata geçmeye başlayan Filyos Vadisi Projesi’nin tam kalbinde yer alıyor. Zonguldak’ın gelecek projeksiyonunda çok önemli bir yeri olan proje kapsamında yapılacak yatırımların çok büyük bölümü Çaycuma ilçe sınırları içinde planlanıyor. Bunun ilk adımı olarak 537 milyon 888 bin liraya ihale edilen, yıllık, 25 milyon ton yükleme kapasiteli Filyos Limanı’nın yapımı hızlı bir şekilde devam ediyor. Tamamlandığında ülkenin üçüncü büyük limanı olacak tesisin bu yılsonuna doğru açılması hedefleniyor. ENDÜSTRİ BÖLGESİNDE DE ÇALIŞMALAR DEVAM EDİYOR Limanın hemen arkasında 7,500 dönümlük alanda planlanan endüstri bölgesinin, 1,800 dönümlük bölümünde parselasyon ve altyapı çalışmaları da başlamış bulunuyor. Yönetici şirket olarak belirlenen Tosyalı Holding yollar, altyapı, enerji kullanımı ve atık yönetimiyle ilgili çalışmaları tamamladıktan sonra Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına yatırım için başvuran firmalara yer tahsis etmeye başlayacak. Şirket yöneticileri, yatırımcı kuruluşlardan emisyon yaymayan, çevresel etkisi en alt seviyedeki sektörlere yönelmelerini isterken, “bacasız sanayi” kavramını ısrarla vurguluyor. ÇAYCUMA HAZIR Proje hayata geçtiğinde etkilerini en çok hissedecek yerlerin başında gelen Çaycuma’da, sürecin sorunsuz aşılması için çalışmalar devam ediyor. Belediye Başkanı Bülent Kantarcı, Filyos Vadisi Projesi ile ortaya çıkacak olası nüfus hareketlerine karşı hazırlıklarının tamam olduğunu söylüyor. Bu amaçla kapsamlı bir İmar Planı Revizyonu yapan Çaycuma Belediyesi, 27 bin olan ilçe nüfusunun iki katı katı insanı gecekondulaşmaya hiç mahal vermeden, sağlıklı bir şekilde yerleştirecek imar uygulamalarını tamamlamış bulunuyor. Mahalle otoparklarından yeşil alanlara, bisiklet yollarından cami, okul, park, bahçe gibi kamusal alanlara, çağdaş şehirciliğin tüm gereklerini karşılayacak bir planlama yapılması, Çaycuma’nın, ileride, çok daha güzel bir kent olacağı iddiasını güçlendiriyor. ÇEVRE YOLLARININ ACİLEN PROGRAMA ALINMASI GEREKİYOR Filyos Vadisi Projesi’nin hayata geçmesiyle yalnızca nüfus hareketliliği değil ulaşımda da ciddi bir kapasite artışı yaşanacağını hesap eden Çaycuma Belediyesi, ilçeyi çepeçevre saran çevre yollarını da plana işleyerek, olası bir kaosun önüne şimdiden geçmeye çalışıyor. Başkan Bülent Kantarcı, “Filyos Limanı 25 milyon ton gibi bir kapasiteye sahip. Liman kullanılmaya başlandığında ulaşım çok önemli bir sorun olarak önümüze çıkacak. Buradan yüklenip boşalan mallar, kara ya da demiryolu ile ülkenin dört bir yanına taşınacak. Çaycuma’nın tam ortasından geçen mevcut yolların bu kapasiteyi karşılaması çok zor. Kapasite yetmeyeceği gibi trafik güvenliği, egzoz kirliliği, gürültü gibi sorunlar daha da büyüyecek. Bunu önlemek için İmar Planı Revizyonunda, Filyos Nehri’nin her iki yakasında, kenti çepeçevre saran çevre yolları oluşturduk. Bu yolların hızlı bir şekilde tamamlanması, bunun için de Karayollarınca derhal programa alınması gerekiyor” diyor. TARIM OSB YOLDA Zonguldak’ın en geniş tarım alanlarına sahip olması nedeniyle tarımsal üretim açısından da önem arz eden Çaycuma’da, tarımın canlandırılıp bölge ekonomisine katma değer sağlaması için de çalışma yapılıyor. Bu amaçla Burunkaya Köyü sınırları içinde, 525 dönüm alanda ihdas edilen Tarıma Dayalı İhtisas (Sera) Organize Sanayi Bölgesi’nin planlama ve parselasyon işlemleri tamamlanmış bulunuyor. Talep toplama aşamasına gelinen Tarım OSB’nin, yakın gelecekte, altyapı ihalesinin yapılması bekleniyor. Proje ile sera, sebze ve süs bitkileri yetiştiriciliğinde yüksek kaliteli ürünlerin elde edilmesi ve verimin yükseltilmesi hedeflenirken, yaklaşık 550 kişiye istihdam sağlanacağı da dile getiriliyor. MANDA YETİŞTİRİCİLİĞİ ALANINDA DA KIPIRDANMALAR VAR Çaycuma’nın bir önemli tarımsal ürününü de manda yoğurdu ve manda sütünden mamul ürünler oluşturuyor.  İlçeyi boydan boya kat eden Filyos Irmağı’nın oluşturduğu sulak alanlarda yüzyıllardır yapılan manda yetiştiriciliği, yörenin aynı zamanda bir kültür değerini de oluşturuyor. Manilere, türkülere konu olan manda yoğurdunun üretiminin artırılması ve ürün yelpazesinin genişletilmesine yönelik çalışmalar da sürüyor. Çaycuma’nın değişik yerleriyle, Bartın-Zonguldak karayolu üzerinde sayıları giderek artan yöresel ürün satış noktaları, manda ürünlerinin, bölgeye gelen ziyaretçilere sunularak ülke genelinde tanıtımı için de fırsat yaratıyor. KARADENİZ’İN MODERN YERLEŞİM ALTINDA KALMAYAN TEK ANTİK KENTİ: FİLYOS Çaycuma zengin doğal ve kültürel varlıklarıyla turizmden de pay almaya çalışıyor. Tekmil Karadeniz’de modern yerleşim altında kalmayan ve kazıları devam eden tek antik kent olma özelliği taşıyan Filyos, her geçen gün daha çok ilgi çeken bir turizm beldesi hüviyeti kazanıyor. Sahil şeridinde açılan balıkçı lokantalarıyla gastronomi turizmine de hizmet eden beldede, kalıntıların bulunduğu geniş alanda kamulaştırmaların tamamlanıp kazıların başlaması büyük önem taşıyor. Rotalama çalışmaları tamamlanan Filyos ile Çayırköy Mağarası arasındaki antik suyolu alternatif turizm için ciddi bir potansiyel taşırken, Kadıoğlu köyünde bulunan mozaiklerin ziyarete açılması içinse girişimler sürüyor. KADIOĞLU KÖYÜNDE BULUNAN MOZAİKLER BİR AN EVVEL ZİYARETE AÇILMASI Arkeologlarca Zeugma kadar özel olduğu söylenen Kadıoğlu mozaiklerinin ziyarete açılmasıyla, turizmde, Filyos’tan başlayıp antik suyolu ile devam eden oradan Kadıoğlu’na uzanıp ilçe merkezinde tamamlanan bir “Çaycuma destinasyonu” yaratılması mümkün görünüyor. Belediye Başkanı Bülent Kantarcı bunun önemine işaret ederek, “M.S 250’ye dönemlenen mozaikler bir bağ evinin tabanını oluşturuyor. İçindeki figürler Tarkya Kralı Lykurgos ile tanrısal içkiyi temsil eden Ambrossia’nın kahramanı olduğu mitolojik bir söylenceyi anlatıyor. Kadıoğlu’na incelemelerde bulunan Bakanlık heyetine buranın ziyarete açılması için belediye olarak her türlü katkıya hazır olduğumuzu, çatı örtüsü ile ziyaretçi merkezinin yapımı ve işletmesi dahil pek çok şeyi üstlenebileceğimizi ifade ettim. Bunu çok önemsiyorum, çünkü halen üzeri örtülü şekilde duran dünya harikası mozaiklerin ziyarete açılması, Çaycuma’nın dünyaya açılması anlamına geliyor” diyor. EKOLOJİK ZENGİNLİKLERİ DE ÇOK FAZLA Göldağı Tabiat Parkı, Çayır Mağarası, Akçahatipler köyündeki çivisiz cami, Veli Baba Türbesi ve tepesi gibi önemli doğal, kültürel varlıklara da sahip Çaycuma’nın ekolojik zenginliği ise göz kamaştırıyor. Bunları büyük bir keyifle anlatan Başkan Kantarcı, “Birçok kaynakta, Filyos Vadisi’nden, Sakarya Irmağı ile Kızılırmak Deltası arasındaki en önemli ekosistem diye söz ediliyor. Ülkede gözlenen 485 kuşun 306 tanesinin burada da yaşadığı tespit edildi, bu çok büyük bir zenginlik. Sadece Çayırköy Mağarası’nda 7 çeşit yarasa kolonisi yaşıyor. Her biri ayrı ekosistemden beslenen 7 türün aynı yerde olması, bölgenin ekolojik zenginliğini ortaya koyuyor. Ormanı, ırmağı, jeolojik oluşumları, bereket fışkıran toprakları ve olağanüstü güzellikteki insani dokusuyla Allah’ın özene bezene yarattığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Ve bunu bozmadan gelecek kuşaklara aktarmaktan daha önemli bir görevimiz yok” diyor. TÜM YOLLARIN KESİŞİŞİM NOKTASI: ÇAYCUMA Çaycuma ulaşım olanakları açısından da çok şanslı bir ilçe. Zonguldak Bartın karayolu gibi, Ankara-Zonguldak demiryolu da tam ortasından geçen Çaycuma’nın ilçe sınırları içinde Zonguldak havaalanı da bulunuyor. Filyos Limanı’nın hizmete açılmasıyla birlikte denizden ulaşımın da mümkün olacağı ilçe, sözcüğün tam anlamıyla, Zonguldak’ın, lojistik merkezini de oluşturuyor. Son yıllarda Çaycuma’yı bambaşka bir çehreye büründüren Bülent Kantarcı en önemli amaçlarından birinin de insanları doğup büyüdükleri yerlerde yaşatmak olduğunu söylüyor. “Bakın” diye sözlerine devam eden Kantarcı,  “Bülent Ecevit Üniversitesi hocalarının yaptığı araştırmada, Zonguldak’tan göçün nedenleri arasında ‘Kentsel yaşam kalitesinin düşüklüğü’ birinci sırada çıktı. Sonra pahalılık, ardından da işsizlik geliyor. Bu bilgi, yerel yönetimlere büyük görevler veriyor. Her şeyi bir yerlerden beklemek yerine, görevimizi doğru yapıp, yönettiğimiz beldelerin yaşam kalitesini yükselterek, insanların kendilerini mutlu hissedeceği kentleri inşa etmek zorundayız” diyerek belediyecilikteki temel ilkesini de açıklıyor. ÇAYCUMA CİTTASLOW KRİTERLERİNE SAHİP BİR KENT HALİNE GELDİ Bu amaçla pek çok çalışmaya imza attıklarını da söyleyen Kantarcı, “İnsan odaklı yaklaşımlarla yaya öncelikli bir kent ortaya çıkardık. Her alanda hizmetin kalitesini artırdık, standartları yükselttik. Yayalaştırılmış alanlardan bisiklet yollarına, estetik meydan düzenlemelerinden yeni park bahçelere, konut stokunda mekânsal kalitenin artırılmasından, her türlü altyapısı tamamlanmış modern yerleşim alanları oluşturmaya kadar önemli işlere imza attık. Süreci etkin şekilde yöneterek ilçenin doğalgaz dönüşümünü büyük ölçüde tamamlayıp havası tertemiz bir kent ortaya çıkardık. Sonuçta, Çaycuma, Cittaslow kriterlerine tümüyle uygun yaşanabilir bir kent haline geldi” diyor. FİLYOS VADİSİ BİR EKOLOJİK KORİDOR OLARAK KORUNMALI Yapılacak çok işleri olduğunu söyleyen Kantarcı, “Kentsel altyapıyı coğrafyanın bize verdiği olanakları da kullanarak mükemmel hale getirdik ama bu, göçü geri çevirmeye yetmez. İnsanımızı eğitip işgücü niteliğini de yükseltmemiz lazım. Bölgenin gelişim stratejisinde tarıma, hayvancılığa özel önem verip, bu alandaki politikaları yenilememiz lazım. En önemlisi de Filyos Vadisi’nde kirli teknoloji ürünü yatırımlara asla izin vermemiz lazım. Doğayla inatlaşan değil, uyum içinde olan birçok yapı inşa etmiş deneyimli bir mühendis olarak uyarmak görevim. Binlerce yıldır menderesler oluşturarak akan ırmağı, sırf alan kazanmak için düz bir kanalın içine almak inanın çok sakıncalı. Allah korusun, ileride büyük felaketlerin yaşanmasına neden olabilir. Bence, en doğru olan Filyos Vadisi’nin bir ekolojik koridor olarak korunması, tüm zenginlikleriyle, gelecek kuşaklara bozulmadan aktarılmasıdır” diyor. UMUDUMUZ DÜNDEN DAHA BÜYÜK Sohbetimizin son bölümünde ZONSİAD’la ilgili görüşlerini de açıklayan Kantarcı, “Ortaya ‘Ben değil biz’ çıkarma iddiasındaki sizlerin çabasını çok önemsiyorum. İşinizi, gücünüzü bırakıp, Zonguldak’ın ekonomik, sosyal, kültürel gelişimi için çaba harcıyorsunuz. Çabalarınız kentin makûs talihinin yenilmesi için umut veriyor. En önemlisi de Zonguldaklı dayanışmasını büyüterek, Zonguldaklılık ruhunun, kentlilik bilincinin gelişimine katkı sunuyorsunuz. Siz bizlere, daha müreffeh bir kentte yaşamak istiyorsak herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini, bu uğurda herkesin yapabileceği bir şeyler olduğunu da anımsattınız. Yarattığınız sinerji ile büyük Zonguldak’ın yeniden kurulabileceği umudunu, büyüttünüz. Tüm ZONSİAD ailesine, çabaları için teşekkür ediyorum. Bu vesileyle çalışmalarınıza her türlü desteği vermeye hazır olduğumu bir kez daha ifade ediyorum” diyerek sözlerini tamamlıyor.

ALAPLI
08 Nisan 2021

ALAPLI

Alaplı; doğanın, beşeri kültürün, tarihin, bütün ihtişamı ve saflığıyla misafirlerini karşılayan bir ilçemizdir. Karadeniz Ereğli ile Akçakoca ilçeleri arasında adeta gerdanlık köprü gibi duran Alaplı’nın dününden bugününe tarihin içinde keyifli bir yolculuğuna çıkabilirsiniz.. Ne tarafa baksanız huzur ve yaşam dolu, gezdikçe gördükçe yaşanan, kardeşçe paylaşılan bir ilçelerimizden biridir. Deniziyle, doğasıyla göz kamaştırır, limanda girip çıkan balıkçı tekneleri ve olta balıkçılığı yapan vatandaşlar eşsiz gülümsemeleriyle selamlar herkesi. Bir yandan da martıların çığlıkları konuksever Alaplı’yı anlatır. Kurulduğunda küçük bir balıkçı kasabası olan Alaplı’ya artık günümüzde her gün onlarca balıkçı gemisinin yanaştığı bir liman olmuştur. Huzurlu vatandaşlarıyla dolup taşan Alaplı sahil kordonundan yürüyüş parkurunda yürüyerek serinleten şelalelerin ve Atatürk Anıtı’nın önünden geçip şehir merkezinden iskeleye kadar keyifli bir gezi yapabilirsiniz. İncivezaltı, Alaplı Belediye Plajı serinlemek için denize girecekler olanları bekler. Dağ eteklerine kurulmuş yemyeşil bir vadi olan Alaplı’da, şehir merkezi birbirine bitişik binalardan oluşmaktadır. Az da olsa Rumlardan kalan iş yerleri dikkat çeker. Temiz havası ile baş döndüren Gümeli, Bölüklü ve Bacaklı yaylalarının eteklerinde anıt ağaçlar bulunur. Ülkemizin en yaşlı ağacı olan “Porsuk Ağacı” da buradadır. Muhteşem doğanın yarattığı, eşsiz bir hazine olan eski çağlardan bugüne ayakta kalmayı başaran 4 bin 115 yaşında olan anıt ağaçlar ve tabiat anıtı bu güzel yöreyi süsleyen simgelerdendir. Ağaçlar arasından akan şelale şırıltılarının kuş seslerine karıştığı patika yolda, keçiler ve koyunların eşliğinde yürüyerek Türkiye’nin en yaşlı porsuk ağaçlarına ulaşabilirsiniz. Alaplılı kadınların kendi elleriyle yetiştirdikleri ve tamamen doğal olan meyve, sebze ve süt ürünleri Tarihi Kadınlar Pazarı’nda 250 yıldır halka sunuluyor.1800’lü yıllardan bugüne kadar süregelen gelenek, Alaplı’da emeğiyle çalışan kadınlar tarafından taze yeşillikleri satarak sürdürülmektedir. İlçenin en eski tarihi camisi ve hatta en eski binası olan Alaplı Merkez Camii 1812 yılında yapılmıştır. Alaplı Merkez Camii ile geçmişin sesi her gün kulaklarda yankılanır, ilçenin tarihi dokusunu yeniden canlanır. Tarihinin yanı sına uçsuz bucaksız ormanların ortasında akan şelale de ilçenin güzelliğine ayrı bir güzellik katar. Yeniköy Şelalesi, adeta denize ve dağlara serpilmiş inci tanesi gibi güzelliğe sahiptir.  Alaplı’daki önemli duraklardan birisi de Boğsar’dadır. Yeniköy’de bulunan bir diğer doğa harikası olan bu yerin, Alaplı’da ilk yerleşimin kurulduğu bölgelerden olduğu bilinir. Halk arasında Fatma Kalesi olarak bilinen bu yerde hala sırrı çözülemeyen mağaralar da vardır. Tarihi Alaplı Evlerinden oluşan konaklarda, çevreye Selçuklu ve Osmanlı motiflerini sergilemektedir. Bu tarihi konaklar bir anlamda, insanın ve mekânın yolculuğunu anlatır. Filmlere, türkülere ev sahipliği yapmış, derin bir kültürün ürünü, Alaplı’nın bir başka taşınmaz kültür mirası olarak dikkat çeken konaklar; gelenekler dokunun yaşatıldığı, yöresel mimarinin en güzel örneğini sunar. Orman içinde gizlenmiş bir köyde, tarih kokan duvarlarıyla babadan oğula geçen değirmencilik mesleği yöre halkının geçim kaynağı olmuştur. Ürettikleri tamamıyla el becerisi ve insan gücüne dayanır. Parmakla gösterilecek bu meslekte 70 yılını devirmiş ustalar, günümüzde unutulmaya yüz tutmuş geleneği yani, su değirmeniyle çalışan çarkları elinde mısır ve buğdayıyla gelen çiftçilerin ekmeği, aşı olur. Bu değirmenler unutulmuş meslekler arasında tarihe adeta meydan okur. Alaplı’nın en eski değirmeni İsafakıhlı Değirmeni, cumhuriyet öncesi dönemlere ait. Bereketli topraklarında yetişen güzel ürünlerle yapılan hepsi birbirinden lezzetli yemekler Karadeniz sofralarını şenlendirir. Karedeniz mutfağının zenginliği içinde, bu ilçenin marifetli kadınlarının elinden çıkan yemekler de benzersiz bir lezzet şenliği sunar. Hünerli kadınlarımız ile hayat bulan bir diğer değerimiz de Alaplı kültürünün vazgeçilmez unsurlarından biri olan Çekmen Bezidir. Alaplı’lı kadınlar tarafından ilmik ilmik işlenirken özellikle köylerde yeniden yaşam bulan güzellikler arasına girer. Hayattan bir parça sunan mobilyacılar, nalbantlar gibi zanaatkarların elinden çıkan her ürün adeta bir sanat eseri gibidir. İlçe ekonomisinin belkemiklerinden biri fındıktır. Bu bereketli topraklarda asırlardır fındık üretimi yapılır. Her yıl ağustos ayında Alaplı’lı fındık üreticisinin yüreğinde bir umut olur, dünyanın dört bir yanına fındık yüklü tırlar gönderirler. Bunun yanında Alaplı, kestanenin ve acı balın da önemli adresidir. Tabiattaki gizemli şifanın doğadaki özü bu arıların ürettiği balda gizlidir. ALAPLI TARİHİ Alaplı’daki yerleşimin M.S. olduğu yazılı kaynaklar incelendiğinde ortaya çıkmaktadır. Tarih kitaplarına göre Alaplı’nın ilk sakinleri Henetler’dir. Daha sonra bölge, Biritanya’lılar, Frikya’lılar, Yunan’lılar, Pers’ler, Romalı’lar, Selçuklular ve Osmalıların hakimiyetine girmiştir. Alaplı’nın yakın tarihinde önde gelen kişilerinden olan Yazıcı Zade Hacı Hüseyin Bey tarafından idare edildiğini Takvim-i Vekayi, 7 Zilhicce 1267 s. görmekteyiz. Alaplı o zamanlar Kastamonu Vilayeti, Bolu Sancağı Kazası durumundadır. Osmanlı döneminde Topkapı Sarayı ve Eski Saray Alaplı odunu ile ısınıyordu. Osmanlı Deniz Donanması’nın gemileri Alaplı’ da bulunan Orhan Dağları ve bu sıradağa bağlı dağlardan kesilen odunlardan yapılmıştır.Orhan Dağları ve bu sıradağa bağlı dağlardan kesilen odunlar, arabalar ve su yolu ile Alaplıya indirilmiş ve burada kereste ve odunluk olarak ayrılmış. Bunların büyük bir kısmı deniz yolu ile Istanbul’ a nakledilmiş. Alaplı merkezde geçmişte Rum ve Ermenilerin yaşadığı bilinir. Müslüman ve yerli halk buraya Alaplı derken , Rumlar Alaplı’yı Samakol olarak adlandırmışlardır. Ermeniler sanatkarlıkla uğraşırken, Rumlar’da bölgede ticaretle uğraşmışlardır. Çevreye Selçuklular ve Osmanlıların sonrası ışık tutmaktadır. Alaplı’ya bağlı köylerin isimleri, Osmanlı Ordusu’nda ki çavuşların, sanatkarların, imamlar ve şeyhlerin adlarıyla anılır. Alaplı adı tarih içinde degişik şekillerde geçmektedir. Osmanlı Padişahı Orhan Bey’in komutanlarından Ali Alp den geldiği üzerinde eğilimler çoğalır. Alaplı’ya yakın olan Akçakoca, Karamürsel, Konuralp bölgelerinin ismlerinin de Orhan Beyin komutanlarından olan kişilerin isimlerinden geldiği bilinmektedir. Bu komutanlar Osman Beyin oğlu Orhan Bey’in emriyle Sakarya, Düzce, Akçakoca ve Alaplı bölgelerini Osmanlı beyliğine katmışlardır. Bu nedenle Alaplı isminin Ali Alp dan gelme ihtimali oldukça yüksektir. Osmanlı topraklarına katılan Alaplı bölgesine yerleştirilen Türk boylarının kadınları, kırsal alanda çifçilik yapmışlar, yetişdirdikleri meyve ve sebzeleri Alaplı’nın içinde oturan Ermeni ve Rum’lara satmışlardır. Günümüzde ‘Kadınlar Pazarı’ geleneği sürmektedir. Alaplı 1927 de nahiye, 1987 yılında İlçe olmuştur.

DEVREK
08 Nisan 2021

DEVREK

Doğusunda Yenice Batısında Ereğli ve Alaplı olan kuzeyinde Gökçebey ve Zonguldak arasında yer alan güneyinde Mengen ile sınırı olan Devrek Batı Karadeniz Dağları ve Bolu Dağları arasında kalan bazı yerlerinde yüksek araziler bulunmaktadır. 1920’de Bartın ve Ereğli kazaları Zonguldak’a bağlanmıştır. Bu zamandan sonra Çaycuma, Gökçebey ve Eğerci bucaklarının yönetimini ele almıştır. 1944 senesinde Çaycuma ve Gökçebey Zonguldak’tan ayrılmıştır. Ankara- Zonguldak- Bartın yolu olarak ulaşım amacıyla yapılan tek karayoludur. Her mevsim yolları açık olan Devrek’in Ereğli ile de karayolu bağlantısı bulunmaktadır. En önemli akarsuyu Devrek çayının kaynağı Abant dağlarından doğarak Büyüksu ile devam eder. Yeniçağ ve Dirgine’nin adıyla birleşen iki kolla Devrek Çayı küçük çaylarla karışarak ilerler, Soğanlı ve Yenice çaylarıyla devam ederek Filyos’a ulaşır. Buradan da denize dökülür. Tarihçe Devrek yöresi, Yıldırım Beyazıt’ ın Anadolu Türk Birliğini kurma politikası dâhilinde Candaroğulları Beyliğini ortadan kaldırmasıyla 1392 yılında Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır. Devrek yöresinin Osman Gazi’nin silah arkadaşlarından Hızır Bey tarafından fethedildiğine ilişkin iddia; Devrek yöresinin eski adı olan Hızırbey İli adı ile Hızır Bey adının ilişkilendirilmesinden kaynaklanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nda Bolu Sancağına bağlı olan Devrek yöresinin Osmanlı kaynaklarında adı ilk kez 1519 yılı kayıtlarında geçmektedir. Bolu sancağının, daha önceki yüzyıllara ait tahrir kaydı olmadığından o devirlerin idari yapısı hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Dolayısıyla Devrek için de aynı şekilde daha önceki yıllar hakkında bir şey söyleyemiyoruz. Devrek 1519 tahririnde 60 hane, 1568 tahririnde 118 hane nüfusu bulunan bir köy olarak kaydedilmiştir. Devrek Tarihi ve Turistik Yerleri Doğal güzellikleriyle adından söz ettiren Devrek ilçesi Zonguldak’a bağlı olan 8 ilçeden biridir. Yöresel yemekleri, doğal güzellikleri, köklü geçmişiyle ve sanat eseri olan meşhur bastonlarıyla görülmesi gereken yerlerden birisidir. 1348 yılında Osmanlı yönetimine geçen Devrek, halkı Ermeni ve Rumlardan oluşmaktadır. Abdülhamit’ in pek çok yere verdiği bir isim olduğundan dolayı Devrek olarak değiştirilmiştir. 1924 yılında Zonguldak’a bağlanan Devrek ilçe olmuştur. Tarihi olarak eski yıllara dayandığı bilinen Devrek’te pek çok tarihi yer bulunmaktadır. Kral Mezarı: Pınarönü köyünde bulunan tarihi mezarlarıyla dikkat çekmektedir. Beykoz Kalesi: Alparslan köyünde bulunan bu tarihi eserin bir yanı kayalara dayanmış ortasında ise su havuzu bulunmaktadır. Akça Kral Mezarlığı: İki odadan oluşan mezar hangi döneme ait olduğu bilinmemektedir. Karakoçlu Beylik Mezarı: Karakoçlu köyünde yer alan mezar kübik bir çatıya sahiptir. Yan duvarları ise bloklardan oluşmaktadır. Gavur Ambarı: Ada tepe köyünde bulunan nöbetçi gözetleme kulesinde bulunan mezarın tarihi önemi büyüktür. Bu köyde pek çok tarihi kalıntı bulunmaktadır. Devrek Seyir Terası: Devrek - Ereğli karayolu üzerinde bulunan Devrek Belediyesi tarafından yapımına 2019 yılında başlanan seyir terası projesi 2021 yılında ziyaretçilerin hizmetine açılmasıyla yerli ve yabancı birçok ziyaretçinin eşsiz Devrek manzarası eşliğinde cafeterya ve lokanta hizmetinden faydalanması beklenmektedir. Devrek Bastoncular Çarşısı: Devrek'in en önemli el sanatları ürünlerinden biri olan bastonun üretim ve satışının yapıldığı Bastoncular Çarşısı yerli ve yabancı ziyaretçiler tarafından büyük ilgi görmektedir. Çam Ağacı:  Doğal güzellikleri arasında olan çam ağacı Sabunlar köyü güzergahı üzerinde bulunan bir ağaçtır. Bir kayanın içerisinde büyüyen ağaç 75 yıldır hiç büyümeden sağlam bir şekilde kalan ağaç görülmeye değer doğal güzelliklerden biridir. Yağmurca Kayalıkları: Doğu Batı yönlü olan kayalıkların doğal bir kanyon olarak görülmeye değerdir. Kurdeşe Kayalıkları olarak da bilinir. Madencioğlu Şelalesi: Madencioğlu Şelalesi Zonguldak’ın Devrek ilçesinden yaklaşık 30 dakikalık mesafede yer almaktadır. Aynı dere üzerinde 3 şelaleden oluşmaktadır. Etrafı yer yer kayalık, yer yer ağaçlarla kaplı olan deredeki şelaleler, doğaseverler tarafından ilgi görmektedir. Kamp yapmak isteyenlerin uğrak yeridir. Tosunlar Köyü / Malya Şelalesi: Devrek şehir merkezine yaklaşık 20 km uzaklıkta bulunan tosunlar köyü / malya mahallesinde bulunan eşsiz doğa harikasına sahip olan bu şelale yerli ve yabancı ziyaretçiler tarafından ziyaret edilmektedir. Kamp yapmak isteyenlerin uğrak yeridir. Bostandüzü Mesir Alanı: Yaz aylarında piknik yapmak için uygun bir alan olan bu güzel yer, gezmek ve güzel vakit aktiviteler yapmak için tercih edilebilecek yerler arasındadır.     DEVREK BASTONU İlçemiz Devrek, bastonculuğu ile ünlüdür. Devrek de bastonculuk yaklaşık 200 yıllık bir tarihe sahiptir. Ve keten eğirme çıkrıkçılığı ile başlamıştır. Sanatsal boyutu ile dikkat çeken Devrek bastonu ilki 7 TEMMUZ 1984 tarihinde düzenlenen Baston Festivali ile insanlara tanıtılmış ve bu Festival Devrek Baston Sanatını günümüze kadar gelmesin de katkıda bulunmuştur. Devrek Bastonu üç özelliği üzerinde taşır: a-Kullanabilirsiniz. b-Hediye edebilirsiniz. c-Koleksiyon yapabilirsiniz.(Duvarınıza asabilirsiniz) Ayrıca yapılış itibariyle sağlam ve dayanıklı olduğundan ustasından çok yaşar. Bu yüzden antik özelliği de vardır. Devrek Bastonu üç kısımdan oluşur: 1 SAP: Ceviz, Dış budak, Gürgen, Mağun, Çimşir, Kayın, Dut gibi sert ağaçlar yani sıra,gümüş bazen prinç gibi metal, manda boynuzu gibi kemik saplar kullanılır.Bu ağaçların önemli bir miktarı yöremiz ormanlarından temin edilir. 2.GÖVDE : Devrek Bastonunun ham maddesi yöremiz ormanlarında yetişen ve kalitesi , yetiştiği bazı yörelere göre daha yüksek kızılcık ağacıdır. Kızılcık ağacı işlenebilirliği,sağlamlığı, sertliği oymaların her türlüsünü rahatça pürüzsüz ve çıtırdama yapmadan,yapıldığı içi renginin beyaz olması nedeniyle her türlü bezeme ve işleme yapıldığından çok zengin çeşitte oyma ve bezeme sanatı yapmamızı sağlayan harika bir dal ağaçtır. Bunun yanı sıra ak gürgen , kara elma ve çeşitli ağaçlarından bastonlar yapılmaktadır. 3 UÇ (Yere basan korumalık ) : Genelde manda boynuzundan takılır. Ama son yıllarda Gerede‘li Tarak ustalarının işlerini bırakması nedeniyle uç kısmına takacak, boynuz ucu , yeteri kadar ve kaliteli gelmediğinden Teknoloji Ürünü olan ve kullanılması rahat (Polyamit) isimli sert plastik takılmaktadır.

KİLİMLİ
08 Nisan 2021

KİLİMLİ

Bölgenin tarihi MÖ 1400’lü yılara dayanmaktadır. Orta Anadolu’nun hemen hemen tümünde egemen olan Hitit İmparatorluğu, 1200’lü yıllarda başlayan Ege Göç Kavimleri hareketi adı verilen ve Orta Avrupa’da İç Anadolu’ya uzanan göçlerle birlikte yıkılmış, bununla beraber çoğunluğunu Frig boylarının oluşturduğu Bithin, Marlandyn ve Migdan adlı göç toplulukları Zonguldak yöresi ve çevresinin ilk sakinleri olmuştur MS 6. yüzyılda Selçukluların eline geçen bölge, 1084 yılında Anadolu Selçuklu Devleti ile Büyük Selçuklu Devleti arasındaki sürtüşme nedeniyle, önce Bizanslılar, sonra da Danişmendlilerce işgal edilmiştir. Ancak Anadolu Selçuklu Devleti kısa bir süre sonra toplanarak yöreyi yeniden ele geçirmiştir (1186). IV. Haçlı Seferi’nden sonra Bizanslılar dağılma, Anadolu Selçuklu Devleti ise çöküş sürecini yaşadığından, bölgenin kıyı şeridi Cenevizlilerce alınmış; iç kesimlerde ise Candaroğulları gelişmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun gelişme döneminde Padişah I. Murat bölge topraklarını Osmanlı sınırına katmak istemiş, ancak halk buna karşı çıkarak Candaroğullarının yanında yer almıştır. Bunun üzerine Osmanlılar Cenevizlilerle anlaşarak, 1380’de Ereğli’yi ve 1392 de de Zonguldak ve çevresini kendi topraklarına katmış, kıyı şeridindeki ticari yaşam ise yine Cenevizlilere bırakılmıştır Kilimli, 1926 yılında nahiye olmuş, 1952 yılında Belediye kurulmuş ve 2012 yılında da ilçe statüsüne kavuşmuştur. Kilimli, yüzölçümü olarak 10 km alan içerisine kurulmuş Zonguldak’a bağlı birilçemizdir. Coğrafi yönden Karadeniz’e üç paralel sıra halinde uzanan dağların kıyı şeridindedir. Güneydoğusunda Hasan tepe doğusunda Top tepesi, kuzeyinde Karadeniz, batısında Hisar tepesi, güneyinde ise TTK Maden Ocakları bulunmaktadır. Dağ sıralarının arasında yer yer platolar oluşmuştur. İlçenin en yüksek yeri Hasan tepesi olup,1115 metredir. İlçe Merkezi deniz seviyesinden 5 m. yükseklikte kurulmuştur. İlçe sınırları içinde ova yoktur. Türkali Sahilleri Kilimli ilçemiz sınırları içinde yer alan  sahil şeridinde yer alan plajlardan Göbü Plajı, Zonguldak’a 28 km ve Türkali Plajı 30 km mesafededir. Göbü sahilinin uzunluğu 800 m, genişliği 60 m, Türkali sahilinin uzunluğu 1500 m ve genişliği 40 m’dir.  Zonguldak kıyıları deniz turizmi (3S) açısından değerlendirilebilecek ve turistik ihtiyacı tatmin edebilecek nitelikte bir kıyı şeridine sahip değildir. Ancak bakir kumsallar olan Türkali ve Göbü sahili deniz turizmi açısından değerlendirilebilir. Cumayanı Mağarası Kızılelma-Cumayanı yeraltı su sisteminin boşalım ağzını oluşturur. Dışarı birçok ağızla açılmaktadır. Suyun çıktığı ağızdan 100 m.lik sulu bir galeri ile, ya da yukarıdaki fosil kuru ağızdan 75 m. yürünerek salona gelinmektedir. Salon yeraltı deresi üzerinde bir köprü fonksiyonu gören ve olağan üstü güzelliğe sahip Traverten ile başlamaktadır. Yüksekliği 60 m. ve uzunluğu 70 m. olan salonun tabanı kalın bir kum tabakasıyla kapalıdır. ve sifonla sonlanmaktadır. Travertenden sola suyun gelişi yönünde ilerlendiğinde Kızılelma mağarası yönündeki sifona ulaşılır. Bu galeride bot gereklidir. Yağışlı dönemlerde ya da ani fazla yağış olduğunda çok kısa süre içinde su baskını olduğundan, yaşam tehlikesi oluşmaktadır.

KOZLU
08 Nisan 2021

KOZLU

  Kozlu ilçesi ılıman Karadeniz ikliminin etkisi altındadır.Her mevsimi yağışlı ve ılık olan Kozlu’da kurak mevsime rastlanılmamaktadır.En fazla yağış sonbahar ve kış mevsimlerinde görülür,ilçede mevsimler  ve gece gündüz arasında önemli bir sıcaklık farkı bulunmamaktadır. Denizden iç kesimlere doğru gidildikçe iklim biraz daha sertleşir.Yıllık ortalama sıcaklarda ilçe genelinde önemli bir farklılaşma yoktur.Turizm sezonu güneşli günler açısından,Mayıs sonu ile Ağustos ayı sonu sırasındaki 3 aylık dönemi kapsar.Yine bu aylar arasında deniz sıcaklığı ortalama 20°C düzeyindedir.Kozlu’da en çok yağışlı aylar Aralık ve Ocak aylarıdır.Yağışlar kıyılardan iç kesimlere doğru gidildikçe hem azalmakta hemde yağmurdan kara dönüşme özelliği göstermektedir.Birçok kamu kurum ve kuruluş ile Bülent Ecevit Üniversitesinin birçok kampüsü Kozlu’da bulunmaktadır.   Ilıksu mevkii,Değirmenağzı koyu ve şelaleleri,sahil yolu önemli coğrafi yapı ve turistik alanlarını oluşturmaktadır.Kıyı şeridinde;Polis evi alt kısmında halka açık dinlenme ve spor tesisleri,Plaj,Balıkçı Barınakları,Aqua Park,Lunapark ,Restoranlar,Halı Saha,Şehir Stadı,Değirmenağzı ve ılıksu dinlenme tesisi ve plajları mevcuttur. İdari Durum: İlçemizde Kozlu Merkez’e bağlı 9 mahalle bulunmaktadır.Merkez Mahallesi,Fatih Mahallesi,Güney Mahallesi,Taşbaca Mahallesi,19 Mayıs Mahallesi,İhsaniye Mahallesi,Kılıç Mahallesi,Yahma Mahallesi,Esenköy Mahallesi ile birlikte mahalle muhtarlıkları bulunmakta olup ve ilçemize bağlı 23 köy mevcuttur. Ekonomik Durum:İlçemizin iş hayatında ana geçim kaynağı taş kömürü işletmeciliği çalışmaları olup;halkın büyük bir oranı maden işçiliği ile geçimini temin etmekte,diğer yandan geçim kaynağı olarak’da;balıkçılık,çevre köyler ve mücavir alan dahilinde ziraat faaliyetleri  inşaat sektörü çalışmaları ile küçük ölçekli sanayi ve esnaflık sayılabilir.Halkın geneli orta gelir düzeyine sahip kişilerden oluşmaktadır. Sosyal Durum: İlçe merkezimizde yaklaşık 13640 mesken ve 2400 adet işyeri bulunmaktadır. İlçemizde bulunan sosyal aktivite alanlarında halkımız yaz aylarında Esenköy-Ilıksu mevkiinde bulunan Kozlu Belediyesinin işlettiği İl Özel İdaresine ait sosyal tesislerde,Öküşne ile Değirmenağzı koylarında bulunan Kozlu Belediyesinin çalışmaları ile iyileştirilen doğal plajlarda ve Kozlu Sahil, eğlence ve fuar alanı geliştirme projesi kapsamında yapılan tesislerde eğlenmektedir. Eğitim ve Kültür Durumu: İlçemizde 2 Bağımsız Anaokulu,1 Özel Anaokulu,2 Birleştirilmiş Sınıflı Köy Okulu,8 Bağımsız İlkokul,3 Bağımsız Ortaokul,5 İlk ve Orta Birleşik Okul,2 Meslek Lisesi,1 İmam Hatip Lisesi,1 Anadolu Lisesi ve 1 Halk Eğitim Merkezi,1 Özel İlkokul,1 Özel Ortaokul,1 Özel Lise olmak üzere toplam 29 okul ve kurum ile ayrıca 1 Özel Eğitim Rehabilitasyon Merkezi,2 Özel Motorlu Taşıtlar Sürücü kursu,4 Yükseköğretim Kız Öğrenci Yurdu,4 Yükseköğretim Erkek Öğrenci Yurdu,1 Yükseköğretim Kız/Erkek Öğrenci Yurdu,1 Özel Anaokulu olmak üzere 12 Özel Öğretim Kurumu faaliyet göstermektedir. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı okul ve kurumlarda; Okul öncesi öğrenci sayısı 813 olup, Temel Eğitim okullarında 4029 öğrenci ve Ortaöğretimde 1464 öğrenci olmak üzere toplamda 6506 öğrenci eğitim görmektedir. Ayrıca ilçemizde;Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesine bağlı İbn-i Sina Kampüsü içerisinde Tıp Fakültesi,Diş Hekimliği Fakültesi,Eczacılık Fakültesi,Zonguldak Sağlık Yüksekokulu,Ahmet Erdoğan Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu,Sağlık Birimleri Enstitüsü ile İncirharmanı Kampüsü (Devlet Konservatuarı  ve Yabancı Diller Yüksekokulu) bulunmaktadır.İlçe Halk Kütüphanesi olup  süreli yayınlardan faydalanma hizmetleri ve bilgisayar-internet hizmetleri halkımızın her kesimine ücretsiz verilmektedir.Kütüphane’de 4240’si yetişkin 5599’u çocuk kitabı olmak üzere toplam 9839 kitap ve 56 adet süreli yayın bulunmakta olup toplam üye sayısı 3113 tür.İlçe Müftülüğüne bağlı 83 adet camii ve mescid bulunmaktadır. İlçemizde 4000 kişilik 1 adet sentetik çim saha,1 adet tenis kortu ve gençlik merkezi sivriler köyü toprak sahası ve su sporları merkezi bulunmaktadır.Kozlu’da çeşitli branşlarda faaliyet gösteren 4 spor kulübü bulunmaktadır.1 adet süper amatör,2 adet birinci amatör futbol takımı bulunmaktadır.İlçe spor merkezlerinde kulüpler ile kozlu gençlik ve spor ilçe müdürlüğü bünyesinde Futbol ,Judo,Badminton,Bocce,Hentbol,Futsal branşlarında 580 gencimize spor imkanı sağlanmıştır. Kozlu Belediyesi bünyesinde faaliyet gösteren Kozlu Folklör Derneği  yöresel ve Türkiye genelindeki halk oyunlarımızı sergilemek suretiyle Ulusal ve Uluslararası başarılar elde etmiştir. Gezilecek Yerler Değirmenağzı Plajı: Zonguldak’ın en güzel, en sakin, en yeşil ve en mavi yerlerinden biri olan Değirmenağzı Plajı, tertemiz denizi ve eşsiz doğası ile mıknatıs gibi çekiyor ziyaretçilerini. Rüzgarın, kuşların, denizin sesini dinlemek ve geride kalan her şeyi unutmak istiyorsanız Değirmenağzı Plajı, en doğru adreslerden biridir. Ilıksu Plajı: Kozlu, Karadeniz’in en güzel plajlarından bazılarına ev sahipliği yapıyor. Özellikle yaz aylarında Kozlu'da Ilıksu plajını ve sahilini gezmeyi, masmavi ve tertemiz denizin keyfini çıkarmanızı öneriyoruz. Kozlu Sahili : Kozlu Polis evi mevkiinden başlayıp, Öküşne mevkiine kadar uzanan sahil de parklar, spor alanları, ve cafeler ile birlikte ilçemize ayrı bir güzellik katıyor.

EREĞLİ
08 Nisan 2021

EREĞLİ

TARİHÇE Osmanlılar'ın yükselişi ile birlikte, Bizans egemenliğindeki Heracleia'nın da bağlı olduğu İznik kenti 1337 yılında Türk hakimiyetine girmiştir. Şehir, 1337 yılında Gazi Şehzade Süleyman Paşa (Orhan Gazi’nin oğlu) tarafından ele geçirilmiştir. Ereğli’de Orhanlar ve Süleymanlar isimli 2 adet mahallenin ismi buradan gelmektedir. Ayrıca; “Orhan Gazi Camii“ ve Kirmanlı mahallesindeki Mehmet Çelikel olarak bilinen caminin asıl adı “Gazi Süleyman Paşa Camii”dir. Şehir; Orhan Gazi döneminde Osmanlıların elinde geçtikten kısa bir süre yeniden Cenevizliler'in kontrolüne girmiştir. Cenevizliler 60 yıla yakın bir süre kentin hakimiyetini sürdürmeyi başarmışlardır. 1654 yılında Don Kazakları Karadeniz kıyılarını yağmalamaya başlar. Karadeniz Ereğli’de bundan nasibini alır. Kazakların yağmasından kurtulmak isteyen Osmanlılar, Yeniçerileri Karadeniz Ereğli'ye göndeririler. Ancak kent bu kez Yeniçeriler tarafından, Kazakları aratır şekilde yağmalanır. 1703 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu'nda gemi yapım merkezi olarak belirlenen bir kaç bölgeden biri de Karadeniz Ereğli'dir. 1800'lü yılların başına kadar “ayanlıkla” yönetilen Karadeniz Ereğli'ye; Safranbolu, Bartın ve Devrek bağlanmıştır. 1839'da Safranbolu ve Bartın, Karadeniz Ereğli'den ayrılmıştır. 1838 yılında şehre gelen gezgin Eduard Bore, 3 gün Karadeniz Ereğli'de kalır ve Cehennemağzı Mağaraları’nı bulur. Bunu 1840 yılında seyahat notlarını anlattığı kitabında dile getirir. 1829 yılında Karadeniz Ereğli'de yeni bir dönem başlayacaktır. Karadeniz Ereğli'nin Kestaneci Köyü'nden Uzun Mehmet adlı bir köylü gezinti yaptığı sırada taş kömürünü bulacak ve Osmanlı sarayını bu buluştan haberdar edecektir. 1848 yılında Abdülmecit zamanında kömür ocakları işletmeye açılır. 1853 yılında Kırım Savaşı sırasında kömür işletme hakkı İngiliz ve Fransızlar'a devredilir. Kömür işletmelerinin çalışmaları nedeniyle bölgeye insan göçü başlar. Bölgede sadece Türk nüfusu değil aşırı bir şekilde, Rum ve Ermeni nüfusu artışı gözlenir. 1860-1890 döneminde; Rumlar ve Ermeniler Karadeniz Ereğli ticaretini ellerine alırlar. 1869 yılında Karadeniz Ereğli'de Kaymakamlık teşkilatı kurulmuştur. 1880 yılında ise Belediye Teşkilatı kurulmuştur. 1914 yılında I. Dünya savaşının başlaması ile birlikte kömür ocaklarının işletim hakkı Almanlar'a verilir. Buna kızan Ruslar, 2 yıl süreyle Karadeniz Ereğli kıyılarını sık aralıklarla bombardımana tutarlar. Dünya savaşının ardından Anadolu'nun, Avrupalı devletler tarafından işgal edilip paylaşılmasıyla Fransızlar Karadeniz Ereğli'ye gelirler ancak Karadeniz Ereğli'yi işgal etmeyi başaramazlar. Kurtuluş Savaşı sırasında işgal altındaki İstanbul'dan vatanseverler tarafından kaçırılan Alemdar isimli küçük bir savaş gemisi, Zonguldak'a ve Karadeniz'e hakim olan Fransızlar tarafından ele geçirilmek istenmiştir. 9 Şubat 1921 günü Alemdar'ı Karadeniz Ereğli limanına getiren vatanseverler gemiyi karaya oturtmuşlar ve Fransızlara teslim etmemişlerdir. Vatanseverlerin Karadeniz Ereğli'ye sığınmalarına kızan Fransızlar, kenti işgal etmek istemişler ancak Karadeniz Ereğli halkının mücadelesi sonucu başarılı olamamışlardır. Şehrin hastanesi dahil kıyıya yakın bölgelerini denizden bombalayan Fransızlar, Alemdar Gemisi’nin gizlice yüzdürülmesi sonucunda karşı saldırıya maruz kalmıştır. 1920 18 Haziran Karadeniz Ereğli halkı tarafından esir alınan bazı Fransız komutan ve askerler, henüz kurulmamış olan Türkiye Cumhuriyeti ile anlaşma imzalamak zorunda kalmışlardır. Bu anlaşma, Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı'ndaki ilk uluslararası anlaşması olmuştur ve Milli Kurtuluş Hükümeti'nin kabul edildiğinin bir göstergesidir. Kurtuluş Savaşısırasında Karadeniz Ereğli halkının mücadelesi sonucu elde edilen bu başarı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kazandığı zaferlerin temelini oluşturmuştur. Bu şekilde, Kurtuluş Savaşı'nın ilk ve tek deniz savaşı Karadeniz Ereğli'de gerçekleşmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve tek deniz şehidi de ALEMDAR Gemisi’nde Güverte tayfası iken Serdümenlik ve Kaptanlık yapan Rize’nin Pekmezci köyünden 1874 doğumlu Hacı Mahmut oğlu Recep Kahya’dır. 1920 - 1923 yılları arası Kurtuluş Savaşı'na katkılar sağlayan Karadeniz Ereğli'de, 1923 yılından itibaren büyük değişimler başlar. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan arasındaki nüfus mübadele anlaşması gereği Karadeniz Ereğli'deki Rum ve Ermeniler bölgeyi Terk etmek zorunda kalırlar. Mübadeleden sonra Karadeniz Ereğli'nin Yalı Caddesi denen bölgesinde yoğunlukta olan azınlık vatandaşlardan geriye sadece arsa tapu kayıtları kalmıştır. (Tapu kayıtlarında mevcut binanın veya arsanın yerini belirlemek için etrafında bulunan belirgin özelliklerde açıklanır. Karadeniz  Ereğli'deki bir şahsa ait olan tapuda olduğu gibi "sağı Arnabutoğlu Yorgi Veledi Hıristo, solu Abacıoğlu İstifan Veledi Yorgi arsası...")  Ereğli Kalesi Askeri yasak bölge içindedir. Tepenin sırtındaki bu alan kuzeye doğru hafifçe yükselerek deniz seviyesinden 150-160 metre yüksekliğe ulaşmıştır. Denize dik yamaçlara sahip bu tepede antik çağda M.Ö. 4. yüzyılda Klearchos tarafından Herakleia Pontike’nin ilk akropolisi kurulmuştur. Kale içerisinde bir sarnıç bulunmaktadır. Kale duvarlarının içi su altında sertleşen kırmızı renkli hidrolik bir harçla kaplıdır. Alanda ayrıca yüksek oturma grupları, kuleler ve sur duvarları yer almaktadır Kilise Mağarası / Church Cave Cehennemağzı Mağaraları’nın birincisi olan ve kilise mağarası olarak da bilinen mağara içindeki sütunlar, sütun başlıkları, mozaik döşeme ve kandil yuvaları, mağaranın paganizmin egemen, Hıristiyanlığın ise yasak olduğu dönemde, ilk Hıristiyanlarca gizli ibadet merkezi olarak kullanıldığını göstermektedir. Bu mağara içinde bulunan kalıntılar, erken-Hıristiyanlık döneminin izlerini taşıyan motiflerle süslüdür. Mağara, iki bölüm halinde düzenlenmiştir. Birinci bölümde, zemin orijinal bitki ve geometrik motifli mozaik ile döşelidir. İkinci bölümün doğu duvarında küçük bir apsis açılmıştır ve önünde kademeli basamaklar bulunmaktadır. Çok eski bir Hıristiyan kilisesi olan bu mağara, Hıristiyanlığın yayıldığı ilk yıllarda gizli ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Orijinal halinde mağaraya, dışa doğru açılan iki sütunla önemine yakışır anıtsal bir şekil verilmiştir. Doğal bir mağara olup, kısmen kayalıkların yontulmasıyla düzleştirilmiş, Roma ve Bizans dönemlerinde ibadet yapmak için kullanılmıştır. Mağara ilk kullanıldığı dönemlerde Roma İmparatorluğunca Hristiyanlık dini resmen kabul edilmediğinden ilk Hristiyanlar bu mağarada gizli ibadet etmekteydiler. Tabanda geometrik hayvansal ve bitkisel desenli mozaik bulunmakta, zaman içinde tahrip olan mozaikler günümüzde kısmen korunmaktadır. Mağaranın sağ tarafında (Kuzey Batı) Lahit koymak için açılmış geniş bir niş bulunmaktadır. Kaynaklara göre; burada Hz.İsa’nın 12 Havarilerinden Aziz Andreas'ın lahitinin olması gerekmektedir. Ancak günümüzde sadece lahitin yeri mevcuttur. Girişin sol tarafında (Kuzey Doğu) kilisenin apsis kısmı yer almaktadır. Mağara içinde Roma ve Bizans dönemine ait taş eserler ve duvarlarda mum yakmak için yapılmış nişler mevcuttur. Mağaranın dışında ise Bizans döneminde yapılmış kesme taş ve tuğladan örülü girişyan duvarları bulunmaktadır. Ereğli Mağaraları Ereğli’deki mağaralar şehir merkezindedir. Roma ve Bizans döneminde kullanılan mağaralar 3 adettir. Kdz.Ereğli Müzesine bağlı bir örenyeri olarak hizmet vermektedir. Cehennemağzı Mağaraları, Kdz.Ereğli İlçesi, İnönü mahallesinde (eski adı Ayazma - kutsal su anlamındadır) bulunmaktadır. Bu bölge Antik dönemin Acheron Vadisi olarak bilinmektedir. Zonguldak il merkezine uzaklığı 50 km, E5 karayoluna ise 70 km’dir. Kdz.Ereğli kent içinden mağaralara ulaşımı sağlayan yol tümüyle asfalt kaplıdır. Kdz.Ereğli Müzesi’ne bağlı örenyeri olarak faaliyet gösteren Cehennemağzı Mağaraları yanyana sıralanmış üç mağaradan oluşmaktadır. Birinci mağara, iki bölüm halinde düzenlenmiştir. Birinci bölümde, zemin orijinal bitki ve geometrik motifli mozaik ile döşelidir. İkinci bölümün doğu duvarında küçük bir apsis açılmıştır ve önünde kademeli basamaklar bulunmaktadır. Çok eski bir Hıristiyan kilisesi olan bu mağara, Hıristiyanlığın yayıldığı ilk yıllarda gizli ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Orijinal halinde mağaraya, dışa doğru açılan iki sütunla önemine yakışır anıtsal bir şekil verilmiştir. İkinci mağara, yol kenarındaki 10 – 12 m yükseklikteki yamaç üzerinde bulunmakta ve yöre halkınca Koca Yusuf Mağarası olarak adlandırılmaktadır. Yamaç üzerinde yer alan dar bir girişten geçilerek 3 basamaklı dikey bir merdivenden inilen mağara, 1,5 km dağın içine doğru devam etmektedir. 1960’larda tavandan düşen bir kaya yolu kapattığından, ancak 350 m kadar derinliğe gidilebilmektedir. İnsan elinden çıktığı taşçı kalem izlerinden anlaşılan mağara, yaklaşık 400 m2’lik bir alanı kaplamakta ve iki fil ayağı ile desteklenmektedir. Üçüncü mağara, yüzölçümü bakımından en geniş olanıdır. Zemini taban suyu ile kaplıdır. İnsan eli ile yapılan mağara birinci ve ikinci mağaralara su sarnıcı görevi görmüştür. Mağaraların Mitolojik ve Dinsel Önemi : 1. İnsanın doğaya karşı yenilmez dayanma ve saldırma gücünü simgeleyen Herakles’e (Herkül) Kral Eurystheus tarafından verilen on iki görevden sonuncu ve en güç olanı, Cehennem Köpeği Kerberus’un, hiçbir ölümlünün bir daha geriye dönemediği Ölüler Ülkesi’nden (Hades) kaçırılmasıdır. Herakles, Altın Post’u aramak üzere yola çıkan Argo Gemicileri ile birlikte Kdz.Ereğli’ye gelir ve Hermes ile Athena’nın da yardımıyla Kerberus’u yeryüzüne çıkarır. Eurystheus’un Kerberus’u gördüğünde çok korkması üzerine, Herakles onu tekrar Ölüler Ülkesi’ne bırakır. Herakles’in Kerberus’u kaçırmak üzere Ölüler Ülkesi’ne indiği yer Cehennemağzı Mağaraları’dır. 2. İlkçağın en önemli iki kehanet merkezinden birinin bu mağaralar olduğu bilinmektedir. Diğeri ise Yunanistan’ın Delphoi kentindedir. 3. Bir başka söylenceye göre, şehir tekfurunun kızı hizmetkarı olan gence aşık olur; birlikte evden kaçarlar ve Cehennemağzı Mağaraları’ndaki kız-oğlan odasına saklanırlar. Cehennem zebanisi de dışarıdan gelecek tehlikelere karşı onları korur. Mağaraya giremeyen tekfur kızına ve genç hizmetkarına “taş olun” diye seslenir, kız ve oğlan taş kesilir. 4. Cehennemağzı Mağaraları’nın birincisi olan ve kilise mağarası olarak da bilinen mağara içindeki sütunlar, sütun başlıkları, mozaik döşeme ve kandil yuvaları, mağaranın paganizmin egemen, Hıristiyanlığın ise yasak olduğu dönemde, ilk Hıristiyanlarca gizli ibadet merkezi olarak kullanıldığını göstermektedir. Bu mağara içinde bulunan kalıntılar, erken-Hıristiyanlık döneminin izlerini taşıyan motiflerle süslüdür. FETİH ÇINARLARI İstanbul fethine hazırlanmakta olan Osmanlı ordusu Rumeli ve Anadolu hisarlarını onarmak ve inşaasında kullanmak için sur (kale) taşına ihtiyaç duymuştur. Bunun üzerine Anadolu’nun birçok yerinden bu yapıma katkı sağlamak amacıyla irili-ufaklı birçok taş istanbula getirilmiştir. Ve Anadolu’da birçok misyonu üstlenen Yunan mitolojisinde Heraclia Pontike (bugünkü Karadeniz Ereğli) olarakda bilinen kentimiz Türklerin eline geçmesiyle değişime kapılarını açmış, birçok tarihi olaya imza atmış ve tanıklık etmiştir. O dönemlerde (1400-1500 yılları arası) Ereğli’mizde taş ustalığı oldukça yaygındır ve tanınmış ustaları da vardır. Bunun bilinmesi üzerine Karadeniz Ereğliden Hisar yapımına ve onarımına büyükçe ve lazım olanlar birçok taş gitmiştir. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet Han Ereğli’ye İstanbul’un fethine katkılarından dolayı kendisinin fermanıyla 6 adet Fetih Çınarları dikilmesi emrini vermiştir. O yüzden bu uluçınarların isimleri Fetih Çınarları olarak anılmaktadır. Yaklaşık olarak 550 yılı aşkın tarihe sahiptir.  Karadeniz Ereğli'de, Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından tescillenmiş ve koruma altına alınmış olan çınar sayısı 8 adettir. Ulu çınarlar'ın yaşlarının 550 yılı aşkın olduğu belirlenmiştir. Koruma altındaki bazı çınarlar yoğun betonlaşma nedeniyle hastalanmış ve kurumaya başlamışlardır. Karadeniz Ereğli Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü yıllardır çınarların ihtiyacı olan bakımları yapmakta ve kurumalarını engellemek için çalışmalarına devam etmektedir. Çınar ağacına, sürekli olarak kabuk tazelemesinden dolayı Anadolu'da KAVLAK AĞACI ismi de verilmektedir. Çınar ağacının kabuğu genellikle rüzgar etkisi ile gövdeden düşer. çınar, kabuklarının atılması için yeterli rüzgarı alamadığı zaman kabukların arasında bakteri oluşumu artar ve ağacın hastalanma süreci başlar. Bu nedenledir ki çınar ağaçlarının etrafında başka ağaç türlerinin olmaması veya etrafını kaplayacak şekilde betonlaşmaya izin verilmemesi gereklidir. çınar ağaçları çevre kirliliğinden ve çevresel değişimlerden en hızlı etkilenen ve hemen tepki veren nazik bir ağaç türüdür. Karadeniz Ereğli'deki çınarlar, halk tarafından sosyal dinlenme alanları olarak benimsenmiştir. 1960'lı yıllardan önce Karadeniz Ereğli'nin yöneticileri, sanatçıları ve halk, Çınaraltı adını verdikleri Ulu Çınarlar'ın gölgesinde bir araya gelirlerdi. Ancak sanayileşme süreci bu sosyal alanları etkilemiş ve sosyal amaçlarını duraklatmıştır. Yapılan çevre düzenlemeleri ile tarihi çınarların bulunduğu bölgeler, yıllar sonra Karadeniz Ereğli halkı ve ziyaretçilerinin gözde sosyal ve dinlenme alanlarından biri haline gelmiştir. Bozhane Hamamı Yapı 19. Yy klasik Osmanlı hamamlarındandır. Erkeklere ait soyunma odasının yol çalışması sonucu traşlanması dışında başka bir onarım geçirmemiştir.Dikdörtgen bir plana sahip ve iki katlıdır. İki katın üzerine yapılmış sekizgen kuleye sahiptir. Günümüzde de kullanılmakta olan hamamlardandır.  Osmanlı Çileği 1930 yılında Türkiye'nin devlet tarafından kredilendirilen ilk konserve fabrikası Osmanlı Çileği'nin yoğunlaşması ile birlikte Karadeniz Ereğli'de kurulur. 1960'lı yıllarda Karadeniz Ereğli'de Osmanlı Çileği üretimi had safhaya ulaşır ve ülke genelinde adını duyurur. Osmanlı Çileği'nden yapılan likör Türkiye Devleti tarafından sadece Avrupa'nın zengin sofralarında kullanılmak üzere ihraç edilmeye başlanır. Osmanlı Çileği'nin üretimi 1960'lı yıllardan sonra büyük bir gerileme sürecine girer. 1985'li yıllara gelindiğinde Osmanlı Çileği neredeyse kaybolmaya yüz tutmuştur. 1994 yılından sonra belediye tarafından desteklenen Osmanlı Çileği üreticilerine ücretsiz çilek tohumu verilir ve yine belediye tarafından kurulan seralarda fide yetiştirilmeye başlanır. Bugün Karadeniz Ereğli'de halen 500'ü aşkın aile Osmanlı Çileği üretiminden geçimini sağlamaktadır. Mevsim normallerinde, Mayıs ayı sonu ile Haziran ayı başlarında ilk meyvesini vermeye başlayan Osmanlı Çileği, Haziran ayı sonuna doğru artık meyve vermez. Hassas bir yapıya sahip olduğundan çok büyük ilgi isteyen Osmanlı Çileği üreticileri tarafından sabahın erken saatlerinde zedelenmeden toplanır ve 1 – 2 saat içerisinde hemen satışa çıkarılır. Toplanan çileğin açık havadaki ömrü sadece 15–20 saat olduğundan hemen tüketilmesi gerekmektedir. Elpek Bezi Dokumacılık, Anadolu'nun kültürel zenginlikleri arasında önemli yeri olan ve yöresel özellikler gösteren özgün bir el sanatıdır. Karadeniz Ereğli'nin ünlü Elpek Bezi de bu sanatın en naif örneklerinden biri olarak keten dokumaları kategorisinde önemli bir yere sahiptir. Elpek Bezi, Batı Karadeniz Bölgesi'nde bir zamanların tarım ürünü olan Keten'in liflerinden yüzlerce hatta binlerce yıldır üretile gelmiştir. Antikçağlarda ketenden ürettiği yelken bezi ve dokumalarıyla ünlenenKaradeniz Ereğli'de, Karadeniz kıyısında dağlarla çevrili bir bölge olduğundan, yıllık nem oranı ülkenin diğer bölgelerine göre daha yüksektir. Bu nedenle, insan vücudunun nemden etkilenmesini önlediği bilinen ketenden elde edilen Elpek Bezi yüzyıllardır giyim malzemesi olarak kullanılmıştır. Antikçağ yazarları, Karadeniz Ereğli halkının günlük yaşamını anlatırken; ketenden dokunmuş, vücudun tamamını kaplayan, bol ve bükümlü elbiseler giydiklerini ve bu durumun kenti şiirsel bir atmosfere büründürdüğünü anlatırlar. Elpek Bezi, yörede sanayi gelişip, dokumacılıktan ve buna paralel olarak keten tarımından vazgeçilinceye kadar önemini korumuştur. Keten ipliğinin, elde edilinceye kadar geçirdiği uzun ve zahmetli yolculuk, üreticiyi bu bitkiden ve dokumasından vazgeçiren bir diğer faktör olmuş, Türkiye'de gelişen tekstil teknolojisi ve ürünleri ile rekabet edemeyen Elpek Bezi tarih sayfaları arasında kaybolmaya yüz tutmuştur. 1940–1950 yıllarında kaybolma sürecine giren Elpek Bezi, yaklaşık 50 yıl aradan sonra yeniden canlandırılıp yaşatılmaya başlanmıştır. Karadeniz Ereğli'de 1960'lı yıllar öncesi köylünün geçim kaynağı ve giyim malzemesi olan keten ve elpek dokuma ürünleri, Karadeniz Ereğli Belediyesi'nin girişim ve destekleriyle yeniden canlanmaya başlamıştır. Karadeniz Ereğli'ye bağlı Kandilli Beldesi'nde bulunan dokuma tezgahları, yıllar önce kullanılan orijinal şekillerine sadık kalınarak yeniden hazırlanmıştır. Yörede yaşayan kadınların hem aile ekonomilerine hem de yöresel kültüre destek veren el emekleri ile dokunan Elpek Bezi, Türkiye'nin seçkin giyim firmalarına hammadde olarak satılmaktadır. Ayrıca ilçeye gelen ziyaretçiler için bu özel dokumadan üretilmiş örnekler, ilçe merkezinde sahil bandı üzerinde yer alan Elpek Evi’nde, sergilenerek satışa sunulmaktadır.

MERKEZ
08 Nisan 2021

MERKEZ

Zonguldak Adının Kaynağı: Zonguldak adının nereden geldiği ile ilgili çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Zonguldak kent merkezinin bulunduğu alan, eskiden Üzülmez Deresi’nin ağız kesiminde yer alan bir bataklıktı. İlkçağda “Sandraka/Sandrake” adıyla bilinen yerleşim yeri, adını Sandra Çayından (Üzülmez/Zonguldak Deresi) almıştır. Bir başka görüşe göre, yörenin sazlarla kaplı olması nedeniyle “sazlık, bataklık” anlamına gelen “Zonguralık, Zunguralık, Zongalık, Zungalık” sözcüğü zamanla değişerek Zonguldak’a dönüşmüştür. Bu görüşü pekiştiren varsayım ise, sazlık ve bataklığın neden olduğu sıtma hastalığının belirtisi olan “titreten yer” anlamındaki “Zonklatan” sözcüğünden geldiğidir. Bir diğer söylentiye göre ise kent adını, ocakları ilk işleten Fransız ve Belçika şirketlerinin kentin hemen yanındaki Göldağı mevkiini nirengi noktası almaları sonucu, Göldağı kesimi ya da bölgesi anlamına gelen “Zone Ghuen Dagh”ın Türkçe okunuşundan almıştır. TARİHÇE Arkeolojik kanıtlara göre MÖ 2500'lere uzanan bir geçmişi bulunan bölgenin bilinen o ki ilk yerleşenleri Hattiler, daha sonra ise Hititler olmuştur. Yörenin ilk sakinleri Frig boylarından oluşan Bithin, Mariandyn ve Migdon adlı göç topluluklarıdır. MÖ 7. yüzyılda başlayan Batı Anadolu'dan Karadeniz'e Yunan kolonizasyonu sürecinde yörede de ticaret amaçlı limanlar kurulmuştur. MÖ 334'e kadar Perslerin egemenliğinde kalan bölge, Büyük İskender'in Anadolu seferinin ardından kısa bir süre için Makedonyalı subaylarca yönetilmiştir. Pers satrapı Mithridates'in yöre halkının desteğiyle Batı Karadeniz bölgesinde kurduğu Pontus devletinin parçası olan Zonguldak, Roma İmparatorluğu'nun bu devleti MS. 1. yüzyılda yıkmasına dek sürmüş, Roma'nın ikiye bölünmesinden sonra da Doğu Roma toprağı olmuştur. Zonguldak Ereğli bölgesi Hristiyanlığın ilk yayıldığı yerlerden biri olma özelliği kazanmış, bu dönemde İsa'nın havarilerinden Adreas bugün de görülebilen Kutsal İbadet Mağaraları'nda ilk ayinleri düzenlemiştir. Yöreye Anadolu Selçuklu ordusu 1084 yılında gelmiş ve yöreyi fethetmiştir. Daha sonra ise yöreyi Cenevizliler ele geçirmiş, beylikler döneminde ise Candaroğulları bölgede hakimiyet kurmuştur. 1460 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Amasra’yı almasıyla birlikte Zonguldak ve çevresi tamamen Osmanlıların eline geçmiştir. II. Mahmut döneminde, Uzun Mehmet’in 1829 yılında Ereğli ilçesi Kestaneci köyünde taşkömürünü bulması ve 1848 yılında da yörede kömür işletmeciliğine geçmesi ile Zonguldak İlinin önemi artmış ve hızla gelişmeye başlamıştır. İlk kömür ocaklarını Belçikalı ve Fransız şirketler işletmiştir. Bu gerçek öncesinde Zonguldak, Devrek ilçesine bağlı küçük bir köydür ve Ereğli, Amasra ve Bartın gibi kendisinden çok eski kentlerin yaşadığı tarihi olaylara bağlı kalmıştır. 19. yüzyılın sonuna doğru İngiliz, Fransız, Belçikalı ve Rus şirketleri taşkömürü üretimi yapmak üzere yöreye akın etmiştir. Yöredeki şirketlerin haklarını korumak ve üretimi artırmak bahanesiyle Fransız askerleri önce Zonguldak’ı, ardından da Kdz. Ereğli’yi işgal etmiş (1919); ancak, Zonguldak ve çevresinde oluşturulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine bağlı milis güçlerinin karşı koymasıyla 18.06.1920’de Kdz. Ereğli’den, 21.06.1920’de ise Zonguldak’tan çekilmek zorunda kalmışlardır. 1 Nisan 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 60. maddesine göre sancaklar kaldırılınca, Zonguldak bağımsız mutasarrıflığı Vilayet yapılmış, böylece Cumhuriyet sonrası kurulan ilk il olma unvanını kazanmıştır.   Merkez ilçe, ilin batısında, 637 kilometrekarelik bir alanda, Türkiye Taşkömürü Kurumu ve Çatalağzı Termik Santralının üretim ve işletme sahalarıyla iç içedir. Karadeniz’de yaklaşık 17 kilometrelik kıyısı olan merkez ilçe, aynı zamanda çevresinde yer alan belde ve köylerin de istihdam, ticaret merkezidir. Zonguldak, Kozlu, Kilimli ve Çatalağzı’da farklı yerel yönetimler bulunmasına karşın, hem birbirlerine yakınlıkları hem de benzer sorunları yaşamaları nedeniyle, ilgili belediyelerce 1971 yılında Zonguldak Metropoliten Planlama Örgütü kurulmuştur. Merkez ilçe sınırları içinde kalan toprakların büyük bir bölümü jeolojik yapı, topografik özellikler ve mülkiyetten kaynaklanan sorunlar nedeniyle yerleşime elverişli değildir. Mevcut yerleşimler doğrudan kömür üretim bölgelerinde yoğunlaşmıştır. Taşkömürü üretiminin yapıldığı maden ocakları, ağırlıklı olarak merkez ilçe sınırları içinde yer almaktadır. Merkez ilçe sınırları içinde mağara, orman alanları, trekking alanları, termal kaynak, sahil bandı gibi turizme konu olabilecek büyük bir potansiyel bulunmaktadır. Gökgöl Mağarası, Harmankaya ve Değirmenağzı Şelaleleri, Göldağı, Ulutan ve Milli Egemenlik orman içi dinlenme alanları, Türkali, Göbü, Kapuz, Ilıksu ve Değirmenağzı plajları özellikle yöre halkının rağbet gösterdiği alanlardır.

GÖKÇEBEY
08 Nisan 2021

GÖKÇEBEY

            Zonguldak-Ankara demiryolu üzerinde bulunan ve 1845 yılına kadar, “Tefen“ adıyla Bolu Sancağına bağlı 4 divandan (nahiye) oluşan bir kaza olan Gökçebey , bu kimliğini Cumhuriyetin kuruluşuna kadar korumuştur. Cumhuriyet döneminde nahiye yapılan Tefen’e, 1963 yılında “Gökçebey“ adı verilmiş ve 1972 yılında beldede Belediye teşkilatı kurulmuştur. Devrek ilçesine bağlı Gökçebey beldesi 3644 sayılı yasayla 1990 yılında ilçe statüsüne getirilmiştir. Yüzölçümü 15.153 ha olan ilçenin % 60’ı ormanlarla kaplıdır. Denizden yüksekliği 51 metre olan Gökçebey ilçesi, yüksekliği 906-1179 metre arasında değişen sekiz tepeyle çevrilidir. Filyos Irmağı, Karabük ilinden gelen Soğanlı Çayı ile birleşerek ilçenin kenarından geçer ve Filyos beldesinde Karadeniz’e dökülür. İlçenin doğusunda Bartın ili ve Karabük’ün ilinin Yenice ilçesi, batısında Zonguldak Merkez İlçe ve Çaycuma ilçesi, güneyinde Devrek ve Yenice ilçeleri, kuzeyinde Çaycuma ilçesi bulunmaktadır. Ankara - Zonguldak kara ve demir yolları üzerinde bulunan Gökçebey ilçesine, Saltukova Havaalanı 27 kilometre uzaklıktadır. İlçe son yıllarda sanayi alanında görülen yatırımlarla dikkati çekmektedir. Panel radyatör, seramik, yapı elemanları, kum-çakıl, kereste, deterjan, un, çiçekyağı fabrikaları, ilçenin önemli istihdam alanlarıdır. Pamukdüzü, Kabalaklı, Çamlık gibi yerler yörenin başlıca piknik ve mesire yerleridir. Bakacakkadı beldesinde faaliyete gösteren 100.Yıl Atatürk Hizmet Köyü, yeme-içme tesisleri, konaklama tesis, havuz, spor tesisleri, yürüyüş ve piknik alanları gibi aktiviteleriyle ilimizin en göze çarpan turistik tesisi görünümündedir. Asar Tepesi ve Gaziler Köyünde kale, sütun ve mezar kalıntıları, Hacımusa beldesinde ise ağaç işçiliğinin ürünü olan Herkime Evleri bulunmaktadır. GEZİLECEK YERLER İlçede mesire yeri olarak; Kabalaklı, Pamukdüzü, Kertili vardır. Karanlıkdere, Kurtdamı ve Sarıgöl ormanları av turizmi için elverişlidir. HACIMUSA DERESİ: İlçenin Ohlar tepesinin batısında 950 metre rakımdan doğan Karbanca dere, 870 metre rakımdan doğan Erikli dere, Küfelik dere, Geyikgöl tepesinin batısından Vakuf derenin, Hacımusa beldesi yakınlarında 345 rakımda birleşmesiyle: Hacı Musa Deresi oluşur. Uzunluğu 10 km olan dere, Gökçebey ilçesinde 60 metre rakımda Yenice Çayına akar. Hacımusa Deresi üzerinde, ilginç coğrafi oluşumlar ve şelaleler görülebilir. Yumuşak zeminlerin aşınarak düzleşmesi, suların sert kayaları aşındırmadan 110 metre rakımdan akmaktadır. Burada, Gökçebey Kaymakamlığı tarafından geleneksel “Hacımusa Doğa Yürüyüşü” düzenleniyor. Bu yürüyüş: Hacımusa Beldesi Pamukdüzü mevkiinde başlıyor, yaklaşık 10 km lik yürüyüş 3 saat sürüyor. SÜZEK KANYONU: İlçe merkezine 4 km uzaklıktadır. Burada turizmin geliştirilmesi için bir Macera Parkuru kurulmuştur. Kanyon ve yakın çevresini değerli ve çekici kılan en önemli unsur: bozulmamış doğal yapısıdır. Bu doğal yapıda, tabiat güzelliği olan 7 şelale bulunur. Kanyonun parkur başlangıcında, bir mesire alanı bulunmaktadır. HERKİME EVLERİ: İlçe merkezine bağlı Hacumusa köyü, Herkime mahallesinde eski Herkime evleri yapılan restorasyon kapsamında ziyarete açılmıştır. Herkime bölgesinde, yaklaşık 70 kadar ev vardır. Bunların bir kısmı koruma altına alınmıştır. Bu evler, yöresel adı ile “Çantı” olarak bilinir. Tam anlamıyla ahşaptan yapılır. ÇANAKÇILAR HAYVANAT BAHÇESİ: Gökçebey yolu üzerinde, Çukur mevkiindedir. Bir fabrika sahası içindedir. Şirket burayı önceleri hobi amaçlı kurmuş, ama sonradan hayvan varlığı artmış ve ziyarete de açmışlardır. Özel araçla gidiliyor. Buraya girerken, kimliğinizi bırakıp bir yaka kartı alıyorsunuz, yani yanınızda kimlik kartı yoksa, içeri giremezsiniz. Giriş ücretsizdir. Girişte hemen solda bir de müze bulunuyor. Özellikle çocuklu ailelerin mutlaka ziyaret etmelerini öneririm, çünkü çocukların ilgisini çekiyor. Birçok hayvanın bulunduğu bir yer. Özellikle ceylan yavruları ve kuş çeşitleri görülmeye değerdir. Pelikanlar, balıkçıllar ve ördekler dolaşıyor. Tehlikeli hayvanlar ise korunaklı yerdeler.